15 Mayıs 2015 Cuma

İslam barış

İslam ve Barış

İSLAM

İSLAM VE BARIŞ - Hz.İSA & Hz.MUSA 

Kuran'da Hz.İsa ve Hz.Musa hakkında övgü dolu ifadeler bulunmaktadır. Bunun da ötesinde Hz.İsa'nın annesi olan Hz.Meryem'in ismini taşıyan bir sure bile mevcuttur.(19: Meryem suresi) Bunlar İslam dininde diğer peygamberlere olan sevginin ve saygının göstergesidir. Zaten bildiğiniz gibi peygamberlere ve kutsal kitaplara inanmak imanın 6 şartından ikisidir.

Bu nedenle İslam dinini seçen bir kişi diğer peygamberlere olan sorumluluklarını da bir anlamda yerine getirmiş sayılır ve bu hususta kendisinden hesap sorulmaz.

"Andolsun ki Musa'ya Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'yda mucizeler verdik. Ve onu, Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik..." (Bakara suresi 87)

"...Peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız..." (Bakara suresi 285)

Kuran'da kilise ve havraların (yahudi ibadethaneleri) içinde de Allah'ın adının anıldığına işaret edilmektedir. Ve onların da yıkılmasının önlendiği belirtilmektedir:

"...Allah insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan camiler yıkılıp giderdi...." (Hac Suresi 40)

İSLAM'DA ŞİDDET OLMADIĞINI KANITLAYAN AYETLER

İslam dininde gerek insanlara gerek hayvanlara merhamet gösterilmesi en öncelikli hükümlerden birisidir. İslam'ın şiddet yanlısı olmadığını kanıtlayan çok sayıda ayet bulunmaktadır bunlardan birkaçını aşağıda inceleyebilirsiniz:

"...Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onun (bir insanın) hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur..." (Maide suresi 32)

Hz.Muhammed döneminde müslümanlar ibadet için mescid-i haram'a gitmek istemişlerdi fakat bunu engelleyen gruplar olmuştu. Bu düşmanca tavır karşısında bile müslümanların affedici olması Kur'an'da öğütlenmiştir:

"...Sizi Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın..." (Maide suresi 2)

"...İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever."(Maide suresi 13)

Hz.Muhammed döneminde müslümanların barışçıl yaklaşımlarına rağmen karşı taraf düşmanca tavırlarını sürdürmüştür. O nedenle müslümanlar bir süre sonra artık mecburen savaşmak zorunda kalmıştır. Örneğin sadece Kur'an öğretmek için iyi niyetle Necid bölgesine giden 70 Kuran öğreticisi güvende olacaklarına dair söz verilmesine rağmen öldürülmüştür.

İslam'daki merhamet anlayışı yaşamın her alanında kendisini hissettirmiştir. Örneğin İslamiyetten önce Arap toplumunda yeni doğan kız çocukları katlediliyordu. İslamiyetten sonra ise kadınlara miras hakkı gibi sosyal haklar tanınmıştır ve bunun gibi birçok reform gerçekleştirilmiştir. Hatta hayvan sevgisi dahi sosyal yaşamda yerini almıştır. Mesela çölde susamış olan bir köpeğe su içiren kadın Allah'ın takdiriyle müjdelenmiştir. Ayrıca Kuran'da Neml (Karınca), Fil sureleri gibi diğer canlıların isimlerine işaret eden bölümler dahi mevcuttur.

Biyoloji - Atomlar

Biyoloji - Atomlar

                                              BİYOLOJİ-ATOMLAR

KURAN'DA ATOMLAR   Kuran-ı Kerim'de yer alan element isimli "Hadid (Demir)" suresinde,Radon, Potasyum, Zirkonyum ve Titanyum gibi diğer elementlere de atom numaralarıyla ve ağırlıklarıyla birlikte işaret edilmektedir. Halbuki o yıllarda elementler ve atom numaraları henüz keşfedilmemişti. İşte bu yüzden Kuran çok büyük bir mucize daha sergilemektedir.

Rn (Radon)Element isimli surede(Hadid:Demir) "R" ve "N" harfleri ilk defa burada yan yana geliyor. Ayetin başlangıcından buraya kadar 86 harf geçmektedir. Aynı şekilde "Rn" elementinin atom numarası da 86'dır.

 
Zr (Zirconium)
»» 
Element isimli surede(Hadid:Demir) "Z" ve "R" harfleri ilk defa burada yan yana geliyor. Ayetin başından buraya kadar 40 harf geçmektedir.Aynı şekilde "Zr" elementinin atom numarası da 40'dır. 
Ta (Tantalum)
»» Element isimli surede(Hadid:Demir) "T" ve "A" harfleri bitişik olarak ilk defa burada yan yana geliyor. Ayetin başından buraya kadar 73 harf geçmektedir. Aynı şekilde "Ta" elementinin atom numarası da 73'tür.

Yb (Ytterbium)
»» Element isimli surede(Hadid:Demir) "Y" ve "B" harfleri ilk defa burada yan yana geliyor. Ayetin başlangıcından buraya kadar 70 harf geçmektedir. Aynı şekilde "Yb" elementinin atom numarası da 70'tir.Ayrıca Yb harflerinin tersi olan By isminde herhangi bir element yoktur.

F (Fluorine)
»» Element isimli surede(Hadid:Demir) "F" harfi ilk defa burada geçiyor. Ayetin başından buraya kadar 9 harf geçmektedir. Aynı şekilde "F" elementinin atom numarası da 9'dur.

Ayrıca F harfinden hemen önceki harf yani 8.harf Elif harfidir. Atom numarası 8 olan 8.sıradaki element "O" Arapça'da Elif harfiyle gösterilmektedir. Kısacası burada F elementiyle birlikte O(Okijen) elementine de işaret edildiğini düşünüyoruz.
Sm (Samarium)
»» Element isimli surede(Hadid:Demir) "S" ve "M" harfleri ilk defa burada yan yana geliyor. Ayetin başından buraya kadar 62 harf geçmektedir. Aynı şekilde "Sm" elementinin atom numarası da 62'dir. Ayrıca Sm harflerinin dizilim olarak tersi olan Ms isminde herhangi bir element yoktur.

As (Arsenic)
»» Element isimli surede(Hadid:Demir) "A" ve "S" harfleri ilk defa burada yan yana geliyor. Ayetin başından buraya kadar 33 harf geçmektedir. Aynı şekilde "As" elementinin atom numarası da 33'dür.

Te (Tellurium)
»» Element isimli surede(Hadid:Demir) "T" ve "E" harfleri ilk defa burada yan yana geliyor. Ayetin başlangıcından buraya kadar 127 harf geçmektedir. Aynı şekilde "Te" elementinin atom ağırlığı da 127'dir.

K (Potassium)
»» Element isimli surede(Hadid:Demir) "K" harfi ilk defa burada geçiyor. Ayetin başından "K" harfinin olduğu yere kadar 39 harf geçmektedir. Aynı şekilde "K" elementinin atom ağırlığı da 39'dur.

Ti (Titanium)
»» Element isimli surede(Hadid:Demir) "T" ve "İ" harfleri ilk defa burada yan yana geliyor. Ayetin başından buraya kadar 47 harf geçmektedir. Aynı şekilde "Ti" elementinin atom ağırlığı da 47'dir.

S (Sulfur)
»» Element isimli surede(Hadid:Demir) "S" harfi ilk defa burada geçiyor. Ayetin başlangıcından buraya kadar 32 harf yer almaktadır. Aynı şekilde "S" elementinin atom ağırlığı da 32'dir.

Yeryüzü

Yeryüzü

 YERYÜZÜ-FİZİK


OZON TABAKASI KURAN'DA YAZIYOR MUYDU?

Ozon kelimesi Arapça'da, Türkçe'de ve diğer tüm yabancı dillerde hemen hemen aynı şekilde okunup yazılır. Ozon kelimesini oluşturan O-Z-O-N harfleri 72:6 numaralı ayette geçmektedir. Üstelik bu ayetten sonraki ayetlerde "Gökyüzünün koruyucusu (bekçisi)" ifadesi kullanılıyor. Aslında bu ifade ozon tabakası için de çok yerinde ve doğru bir tanımlamadır. Çünkü ozon gökyüzündeki koruyucu tabakadır ve dünyayı tehlikeli güneş ışınlarından korur.

Halbuki Kuran'ın indirildiği 7.yüzyılda kimse ozon tabakasından haberdar değildi. Bu ayetin dışında 18:90 numaralı ayetin de ayrıca ozona işaret ettiğini düşünüyoruz çünkü bu ayette de "Güneşe karşı bir siper (koruyucu)" ifadesi yer almaktadır. Tüm bunlar için rastlantı diyemeyiz çünkü O-Z-O-N (Arapça'da Vav-Ze-Vav-Nun) harfleri çok nadir olarak binlerce ayette bir yan yana gelmektedir ve "Gökyüzünün koruyucusu (bekçisi)" ifadesiyle aynı bölümde geçmektedir.



YENİ BİR KUR'AN MUCİZESİ DAHA: YERALTINDAKİ ENERJİ VE PETROL KELİMESİ 


İçinde bulunduğumuz çağda maalesef enerji kaynakları uğruna savaşlar çıkmaktadır. Enerji kaynaklarının başında gelen petrolün oluşumuna ve ismine Kuran-ı Kerim yüzyıllar öncesinden işaret etmektedir. Petrol ismine işaret edilmesi mucizevi niteliktedir çünkü petrol kelimesi ilk olarak bir Alman minerologun 1556 tarihli "De Re Metallica" isimli eserinde geçmektedir yani Kuran'dan yüzyıllar sonra... Kısacası Kuran'dan asırlar sonra dünya dillerinde petrol kelimesi kullanılmaya başlanmıştır dolayısıyla Kuran petrol kelimesinin tüm dünyada kullanılacağına önceden işaret etmiştir.(Petrolün farklı dillerdeki yazılışı veya okunuşu hemen hemen aynıdır Türkçe,İngilizce,Arapça'da olduğu gibi) 


Petrol kelimesini oluşturan harfler tüm Kuran'da baştan sona sadece iki yerde geçmektedir (harfler soldan sağa doğru ters diziliyor). Bunlardan ilki 6:59 nolu ayettir ve bu ayette petrole işaret edercesine "yeraltının karanlıklarındaki" ifadesi kullanılmaktadır. Yani petrolün yer altında olduğuna işaret edilmektedir.


Ayrıca bilimadamları petrolün oluşum kökenini hem hayvansal hem de bitkisel olarak açıklamaktadırlar. Yani eski çağlardaki yeşil bitkilerin uzun bir zaman aralığından sonra petrole dönüştüğünü ifade etmektedirler. Kuran'daki bir ayet de bununla örtüşmektedir: " (Rabbin) yeşil otu çıkardı, sonra da onu kapkara(simsiyah) bir sel artığına(sıvıya) çevirdi..." (Ala suresi 4,5)



MODERN BİLİMDEN YÜZYILLAR ÖNCE KURAN'DA ATMOSFER KELİMESİNE İŞARET EDİLİYORDU 





Modern bilimde Atmosfer kelimesi 17. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır halbuki Kur'an zamanın ötesine geçerek bu kelimeye nerdeyse bin yıl öncesinden işaret ediyordu. Yani henüz dünyada kullanılmayan bilimsel bir terim yüzyıllar öncesinden Kuran'da yazıyordu o nedenle Kur'an büyük bir mucize daha sergilemiştir.(Atmosferin farklı dillerdeki yazılışı veya okunuşu hemen hemen aynıdır Türkçe,İngilizce,Arapça'da olduğu gibi) 

Atmosfer kelimesi dünyayı çevreleyen Hava Küre anlamına gelir. Dünya'nın küresel(sphere) yapısı anlaşıldıktan sonra bu kelime kullanılmaya başlanmıştır. Halbuki Kuran'ın indirildiği dönemde Dünya'nın yuvarlak olduğu da bilinmiyordu ve bu da Kuran'ın ayrı bir mucizesidir.

Kuran'ın başından sonuna kadar sadece iki yerde atmosfer kelimesini oluşturan harfler yanyana gelmektedir. Bunlardan ilki 26:173 nolu ayettir. (Atmosfer kelimesini oluşturan harfler soldan sağa yanyana geliyor, sağdan sola hiç yok) Üstelik bu ayette YAĞMUR dan bahsediliyor. Dolayısıyla Kuran'da yağmurun atmosferden yağdığına da işaret ediliyor. Yani hem atmosfer hem de yağmur kelimelerinin yanyana gelmesini matematiksel açıdan rastlantı olarak değerlendiremeyiz tüm bunlar tesadüf olamaz.



DAĞLARIN HAREKET ETMESİ

Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir:
Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88)Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü.
Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler. Wegener'in, 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde belirtmiş olduğu gibi; yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu. Yaklaşık 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı. Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antartika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi. İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistansız Asya'dan oluşan Laurasia idi. Bu bölünmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl içindeki çeşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrıldılar.
İşte Pangaea'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler.
Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette "sürüklenme" olarak bildirmiştir. Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de "continental drift" yani "kıtasal sürüklenme"dir.
Kıtaların kayması Kuran'ın indirildiği dönemde gözlemlenemeyecek bir bilgidir ve Allah ayette geçen "dağları görürsün de, donmuş sanırsın" ifadesiyle insanların bu konuyu ne şekilde değerlendireceklerini önceden bildirmiştir. Ancak bunun ardından bir gerçeği açıklamış ve dağların bulutların sürüklendikleri gibi sürüklendiklerini haber vermiştir. Görüldüğü gibi ayette dağların bulunduğu tabakanın hareketliliğine açıkça dikkat çekilmiştir.



DAĞLARIN GÖREVİ

Kuran'da dağların önemli bir jeolojik işlevine dikkat çekilmektedir:

Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, bir takım dağlar diktik... (Enbiya Suresi, 31)
Dikkat edilirse ayette, dağların yeryüzündeki sarsıntıları önleyici özelliğinin olduğu haber verilmektedir. Kuran'ın indirildiği dönemde hiçbir insan tarafından bilinmeyen bu gerçek, günümüzde modern jeolojinin bulguları sonucunda ortaya çıkarılmıştır.
Eskiden dağların sadece yeryüzünün yüzeyinde kalan yükseltiler olduğu düşünülmekteydi. Ancak bilim adamları dağların sadece yüzey yükseltileri olmadıklarını, dağ kökü adı verilen kısımları ile kimi zaman kendi boylarının 10-15 katı kadar yerin altına doğru uzandıklarını fark ettiler. Bu özellikleriyle dağlar, tıpkı bir çivinin ya da kazığın çadırı sıkıca yere bağlamasına benzer bir role sahiptir. Örneğin zirvesi yeryüzünden yaklaşık 9 km yukarıda olan Everest Dağı'nın 125 km'den fazla kökü vardır.

 
Amerikan Bilim Akademisi Başkanı olan Frank Press'in, dünya çapında pek çok üniversitede ders kitabı olarak okutulan Earth (Dünya) adlı kitabında, dağların kazık şeklinde oldukları ve yeryüzüne derinlemesine gömülü oldukları ifade edilmektedir. Kuran ayetlerinde ise, dağların bu işlevine, "kazık" benzetmesi yapılarak şöyle işaret edilir:Biz, yeryüzünü bir döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık? (Nebe Suresi, 6-7)

Görüldüğü gibi, modern jeolojik ve sismik araştırmalar sonucunda keşfedilen dağların çok hayati bir işlevi, yüzyıllar önce indirilmiş olan Kuran-ı Kerim'de Allah'ın yaratmasındaki üstün hikmete bir örnek olarak verilmiştir. Bir ayette şöyle buyrulur:

... Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı... (Lokman Suresi, 10)
 



DENİZLERİN BİRBİRİNE KARIŞMAMASI 

Denizlerin, araştırmacılar tarafından çok yakın bir geçmişte tespit edilen bir özelliği, Kuran'ın Rahman Suresi'nde şöyle bildirilir:

Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler. (Rahman Suresi, 19-20)

Birbirine açılan fakat suları kesinlikle birbiriyle karışmayan denizlerin ayette bildirilen bu özelliği, okyanus bilimciler tarafından çok yakın bir zaman önce keşfedilmiştir. "Yüzey gerilimi" adı verilen fiziksel bir kuvvet nedeniyle, komşu denizlerin sularının karışmadığı ortaya çıkmıştır. Denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi, adeta bir duvar gibi sularının birbirine karışmasını engeller.
Elbette ki insanların, fizikten, yüzey geriliminden, okyanus biliminden haberdar olmadıkları bir devirde bu gerçeğin Kuran'da bildirilmiş olması son derece dikkat çekici bir durumdur.



GERİ DÖNDÜREN GÖK 
Kuran-ı Kerim'de, Tarık Suresi'nin 11. ayetinde gökyüzünün "geri döndürücü" özelliğinden şöyle bahsedilir: 

Dönüşlü olan göğe andolsun. (Tarık Suresi, 11)

Kuran meallerinde "dönüşlü" olarak tercüme edilen "rec'i" kelimesi, "geri çeviren" ya da "geri döndüren" anlamlarına gelmektedir.
Bilindiği gibi Dünya'yı çevreleyen atmosfer pek çok katmandan oluşur. Her katmanın, canlılığın yararına yönelik önemli bir görevi vardır. İncelendiği zaman her tabakanın kendisine ulaşan madde ya da ışınları uzaya ya da yeryüzüne geri döndürme özelliklerinin olduğu anlaşılmıştır. Burada atmosfer katmanlarının geri döndürme özelliğini birkaç örnekle inceleyelim.
Örneğin 13 ile 15 km yükseklikteki Troposfer tabakası, yeryüzünden yükselen su buharının yoğunlaşıp yağış olarak yere geri dönmesini sağlar. 25 km yükseklikteki Stratosferin alt tabakası olan Ozonosfer, uzaydan gelen radyasyon ve zararlı ultraviyole ışınlarını yansıtarak, yeryüzüne ulaşamadan uzaya geri dönmelerini sağlar. İyonosfer tabakası da yeryüzünden yayınlanan radyo dalgalarını bir uydu gibi yeryüzünün farklı bölgelerine geri yansıtarak, telsiz konuşmalarının, radyo ve televizyon yayınlarının uzak mesafelerden izlenebilmesini sağlar.


KURAN'DA Astronomi

KURAN'DA ASTRONOMİ

  ASTRONOMİ


KURAN'DA 365 GÜN 

Kur'an-ı Kerim'de "Bir Gün (yevm)" kelimesi 365 defa geçmektedir. Bildiğiniz gibi Dünya'nın Güneş etrafında tam bir kez dönüşü 365 gün sürer. 

Kur'an'da 365 defa "bir gün (yevm)" kelimesinin geçiyor olması çok önemli bir bulgudur. Çünkü Dünya yörüngesi hakkında bize yüzyıllar öncesinden bilgi vermektedir. Kısacası Dünya ile Güneş arasındaki 365 günlük astronomik döngü Kuran'da açık bir şekilde belirtilmektedir.

19:57 NUMARALI AYET VE 1957 YILI 

Tarihteki ilk uzay aracı 1957 yılında uzay yolculuğuna çıkmıştır (Sputnik). Şaşırtıcı bir biçimde Kuran'daki 19:57 numaralı ayet de gökyüzüne çıkmaktan ve yükselmekten bahsetmektedir

"Onu yüksek bir yere (gökyüzüne) yükselttik" (19.sure 57.ayet). Farkettiyseniz ayetin numarası olan 19:57 ile 1957 yılı aynı sayılardır. Dolayısıyla gelecekte bu olayın gerçekleşeceğine mucizevi bir biçimde işaret edilmektedir. 

Aynı yöntemi kullanarak daha önce de farklı örnekler sunmuştuk o nedenle tüm bu örnekler için tesadüf diyemeyiz. (Dna örneği, Nötron-Proton örneği gibi). Bununla birlikte 1957 yılında ilk uzay aracının gönderilmesi ile Ay'a çıkış farklı olaylardır karıştırılmamalıdır. Bu ayetten önceki ayetlerde peygamberlerden bahsedildiği için ayet farklı şekilde de yorumlanabilir. Fakat ayeti tek başına bağımsız olarak düşünürsek bizim yorumladığımız anlama da işaret etmektedir.


AY İLE DÜNYA ARASINDAKİ MESAFE

Kamer(AY) suresinde yine bir mucize ile karşılaşıyoruz. Bu surede Ay ile Dünya arasındaki harflerin uzunluk oranı Uzay'daki Ay-Dünya mesafesine işaret etmektedir. Kamer(AY) suresinin içerisinde sadece bir yerde Dünya(Ard) kelimesi geçmektedir. 
Surenin başlığı olan "Ay" kelimesi ile "Dünya" kelimesi arasındaki harfler toplam 333 adettir ve araya tam olarak 111 adet Ay kelimesi sığmaktadır. Çünkü Arapça'da Kamer(Ay) kelimesi 3 harften oluşur. 
Aynı şekilde gezegenimiz Dünya ile Ay arasına da ortalama 111 adet Ay sığmaktadır yani aradaki mesafe Ay çapının toplam 111 katıdır. Bir uzay haritasını incelediğiniz zaman da bunu görebilirsiniz. Ya da en temel astronomi kitaplarında da bu bilgiye rastlayabilirsiniz. Bu hesaplama da kullanılan uzaklık mesafesi ortalama mesafedir çünkü Ay'ın eliptik bir yörüngesi vardır.
Fakat Kuran'ın indirildiği dönemde ne aradaki yüzbinlerce kilometrelik mesafe ne de Ay'ın çapı bilinmiyordu.İşte bu açıdan bu bilgi büyük önem taşımaktadır. AyrıcKuran'da Ay isminde sadece bir sure vardır ve bu surede sadece bir yerde Dünya kelimesi geçmektedir. O nedenle bu önemli bulgu matematiksel açıdan tesadüfi değildir.


KUM TEPELERİ MARS GEZEGENİNE Mİ İŞARET EDİYOR? 

M-a-r-s kelimesine işaret eden Kuran'daki "Ahkaf" suresinin anlamı "KUM TEPELERİ"dir. Astronomide Mars denildiğinde akla ilk gelenlerden birisi Mars'taki dev "KUM TEPELERİ" yani yüksek kum yığınlarıdır. Mars bu yönüyle diğer gezegenlerden farklıdır. Örneğin daha önce gönderilen Opportunity uzay aracı bir kum tepesine saplanmıştı ve haftalarca süren güçlü kum fırtınalarından dolayı büyük tehlike atlatmıştı. 

İlginçtir ki Ahkaf (Kum Tepeleri) suresi 23.ayetteki harf dizilimlerine baktığımızda M-A-R-S harfleri açıkça görünüyor (Arapça'da Mim-Elif-Ra-Sin harfleri). Yani bu harfler normal bir kelimeyi oluşturur gibi yanyana duruyorlar ve Mars kelimesi net bir biçimde görünüyor.Sadece Mars değil aynı zamanda Mars'ın uydusu olan gökcismi "Deimos" kelimesi de bu şekilde geçiyor. ( Deimos Mars'ın çevresinde döner, Ay'ın Dünya çevresinde döndüğü gibi) Üstelik D-E-İ-M-O-S ' a işaret eden ayetin numarası 30'dur ve 30 sayısı bu uyduyu temsil eden bir sayıdır çünkü Mars çevresindeki dolanım süresi 30 saattir. Dolayısıyla ayet numarasının bu gökcisimlerinin dolanım süresiyle aynı olması da şaşırtıcıdır. Mars kelimesini oluşturan harfler Deimos'tan birkaç ayet önce geçiyor yani tüm bu anlattıklarımız Kuran'da ard arda ve aynı surede geçiyor o nedenle tesadüf olarak değerlendiremeyiz. Kısacası surenin ismi olan Ahkaf (Kum Tepeleri) de Mars'taki dev kum tepelerine işaret ediyor olabilir. Fakat Kuran'ın indirildiği çda teleskop henüz keşfedilmemişti ve kimse Mars'ta kum tepeleri olduğunu bilmiyordu ayrıca Deimos astronomide henüz keşfedilmemişti.


EVRENİN GENİŞLEMESİ 

Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:

Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz(onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)

Yukarıdaki ayette geçen "sema (gök)" kelimesi Kuran'ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir.

20. yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, "evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği" şeklindeydi. Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak "genişlediğini" ortaya koydu.
Rus fizikçi AlexanderFriedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar. Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubblekullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır. Hubble bu incelemeler sırasında yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Kısacası yıldızlar sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar. Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Herşeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli "genişleyen" bir evren anlamına gelmekteydi. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı.


SICAK DUMANDAN YARATILIŞ 

Bugün bilim adamları yıldızların dumandan -sıcak bir gaz bulutundan- oluşumunu gözlemleyebilmektedirler. Sıcak gaz kütlesinden oluşum, aynı zamanda evrenin yaratılışı için de geçerlidir. Kuran'da da evrenin yaratılışı, bu bilimsel bulguları tasdik edecek şekilde tarif edilmiştir:

...Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler. (Fussilet Suresi, 10-11)

Yukarıdaki ayette geçen "duman" ifadesi, Arapçada "duhanun" kelimesidir. Ve bu kelime söz konusu kozmik ve sıcak bir dumanı tarif etmektedir. Katı maddelere bağlı uçan parçacıklar içeren, sıcak gaz halinde bir kütle olan bu duman şekli, ayette geçen kelimeyle tam olarak tarif edilmektedir. Görüldüğü gibi Kuran'da evrenin bu aşamadaki görünümünü tarif eden en uygun kelime kullanılmıştır. Bilim adamları ise evrenin, duman halindeki sıcak bir gaz kütlesinden oluştuğunu 20. yüzyılda keşfetmişlerdir.



EVRENİN VAROLUŞU 

20. yüzyılın ortalarına dek hakim olan görüş, evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi. "Statik (durağan) evren modeli" adı verilen bu anlayışa göre, evren için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu değildi.
Materyalist felsefenin de temelini oluşturan bu görüş, evreni sabit, durağan ve değişmez bir maddeler bütünü olarak kabul ederken, bir Yaratıcının varlığını da reddediyordu. Oysa 20. yüzyılda gelişen bilim ve teknoloji, materyalistlere zemin sağlayan durağan evren modeli gibi ilkel anlayışları kökünden yıkmıştır.
21. yüzyılın başlarında olduğumuz şu dönemde, evrenin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda büyük bir patlamayla var olduğu modern fizik tarafından pek çok deney, gözlem ve hesapla ispatlanmış durumdadır. Ayrıca, evrenin, materyalistlerin iddia ettikleri gibi sabit ve durağan olmadığı, tam tersine sürekli bir hareket ve değişim içinde olduğu, genişlediği de saptanmıştır. Bugün bu gerçekler bütün bilim dünyası tarafından kabul edilmektedir.
Kuran-ı Kerim'de evrenin ortaya çıkışı şöyle açıklanır:


O gökleri ve yeri yoktan var edendir... (Enam Suresi, 101)

Kuran'da verilen bu bilgi, çağdaş bilimin bulgularıyla tam bir uyum içindedir. Başta da belirttiğimiz gibi astrofiziğin ulaştığı kesin sonuç, tüm evrenin madde ve zaman boyutlarıyla birlikte, bir sıfır anında, büyük bir patlamayla var olduğudur. "Büyük Patlama", orijinal adıyla "Big Bang" teorisi, tüm evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan meydana geldiğini kanıtlamıştır.
Big Bang'den önce madde diye bir şey yoktur. Maddenin, enerjinin, hatta zamanın dahi bulunmadığı, tamamen metafizik olarak tanımlanabilecek bir yokluk ortamında, madde, enerji ve zaman bir anda yaratılmıştır. Modern fiziğin ortaya koyduğu bu büyük gerçek, Kuran'da bize 1400 yıl önceden haber verilmektedir.


EVRENİN SONU VE BIG CRUNCH 

Evrenin yaratılışı, önceki konuda da belirttiğimiz gibi Big Bang denilen büyük bir patlama ile başlamıştır ve o zamandan beri evren genişlemektedir. Bilim adamları evrenin kütlesi yeterli miktara ulaştığında, çekim kuvvetleri nedeni ile bu genişlemenin duracağını ve bunun evrenin kendi içine çökmeye, büzülmeye başlamasına sebep olacağını bildirmektedirler.
Büzülen evrenin de, sonunda "Big Crunch" (Büyük Çöküş) denilen çok yüksek bir ısı ve sıkışma ile sonuçlanacağını ifade etmektedirler. Bu ise, bildiğimiz tüm yaşam şekillerinin yok olması anlamına gelmektedir. Stanford Üniversitesi'nde fizik profesörü olan Renata Kallosh ve Andrei Linde'nin bu konu ile ilgili yaptığı açıklamalar ise şöyledir:
Evrenin akıbeti küçülmeye ve yok olmaya doğru gidiyor. Gördüğümüz ve daha uzaklardaki göremediğimiz herşey bir protondan bile küçük bir nokta şeklinde küçülecek. Sanki kara delik içindeymişsiniz gibi.... Kara enerjinin en iyi tarifinin şu açıklama olduğunu bulduk: Aşama aşama negatif hale gelen bu kara enerji, evrenin dengesinin değişmesine sebep olacak ve büzülüp çökecek... Fizikçiler kara enerjinin, negatif enerjiye dönüşeceğini ve evrenin yakın bir gelecekte büzüleceğini biliyorlar... Fakat bugün görüyoruz ki, biz bu olayın başlangıcında değiliz, ama evrenimizin hayat sirkülasyonunun ortasında olabiliriz.
Big Crunch olarak ifade edilen bu bilimsel varsayıma, Kuran'da şöyle işaret edilmektedir:

Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız. (Enbiya Suresi, 104)
Bir başka ayette ise göklerin bu durumu şöyle tarif edilmektedir:
Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. (Zümer Suresi, 67)
Big Crunch teorisine göre başlangıçta olduğu gibi önce yavaşça, fakat gittikçe hız kazanarak evren çökmeye başlayacaktır. Tüm bunların devamında ise, evren sonsuz yoğunluk ve sonsuz ısıda, sonsuz küçüklükte bir nokta haline gelecektir. Tarif edilen bu bilimsel teori, Kuran ayetleri ile paralellik içindedir. (En doğrusunu Allah bilir.)


GÜNEŞ'İN GİDİŞ İSTİKAMETİ 

Kuran'da Güneş ve Ay'dan bahsedilirken her birinin belli bir yörüngesi olduğu vurgulanır:

Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı yaratan O'dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor. (Enbiya Suresi, 33) 
Yukarıdaki ayette geçen "yüzme" kelimesi Arapçada "sabaha" olarak ifade edilir ve Güneş'in uzaydaki hareketini anlatmak üzere kullanılmaktadır. Bu kelime Güneş'in uzayda hareket ederken kontrolsüz olmadığı, ekseni üzerinde döndüğü ve dönerken bir rota izlediği manasındadır. Güneş'in sabit olmadığı belli bir yörüngede yol almakta olduğu, bir başka ayette de şöyle bildirilmektedir: 
Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan, bilenin takdiridir. (Yasin Suresi, 38)
Kuran'da bildirilen bu gerçekler, ancak çağımızdaki astronomik gözlemlerle anlaşılmıştır. Astronomi uzmanlarının hesaplarına göre Güneş, Solar Apex adı verilen bir yörünge boyunca Vega Yıldızı doğrultusunda saatte 720.000 km'lik muazzam bir hızla hareket etmektedir. Bu, kabaca bir hesapla, Güneş'in günde 17 milyon 280 bin km yol katettiğini gösterir. Güneş'le birlikte onun çekim sistemi içindeki tüm gezegenler ve uyduları da aynı mesafeyi katederler

Mucizeler

MUCİZELER

KABE VE HARİTA MUCİZESİ


















Kabe (Beyt) kelimesi Kuran'da farklı ayetlerde geçer fakat ilk geçtiği ayet 2:125 numaralı ayettir. İlginçtir ki modern haritalarda Kabe ve Mekke enlemi de 21° 25′ olarak gösterilir (21 derece 25 dakika) Yani Kabe'nin ilk geçtiği ayetin numarası gelecekte Kabe'nin hangi enlemde olacağını haber vermektedir.(2-1-2-5)

Harita sistemleri ve Enlem-Boylam numaraları yeni keşfedilmiş olmasına rağmen Kuran, yüzyıllar önce bu sayılara işaret ediyordu. İnsanlığın gelecekte haritaları bu sistemle hazırlayacağını önceden haber veriyordu. Üstelik Amerika'nın bile keşfedilmediği yani haritalarda yer almadığı bir çağda haber veriyordu. 

Ayrıca Hac suresinin Kuran'da tam 22.sure olması da 21 ve 22.enlemler arasında yer alan Mekke ve Kabe'nin coğrafi konumuna yönelik mucizevi bir işaret olabilir. 

DÜNYA'NIN YARIÇAPI KURAN-I KERİM'DE YAZIYOR MUYDU?


Kuran-ı Kerim'de sadece Enam suresi 35.ayette geçen bir cümle çok dikkat çekmektedir. 6:35 (7.cüz) numaralı bu ayette Dünya'ya bir delik açıp aşağı inmekten bahsediliyor. Gerçekten de kutuplardan bir delik açıp dünyanın merkezine inseydik 6357 km inmemiz gerekirdi çünkü dünyanın yarıçapı kutuplardan 6357 km'dir (Ekvatorda ise yirmi km fazladır) Farkettiyseniz bu ayetin numarası 6:35 cüz numarası 7 ile birlikte 6357 km mesafeye işaret ediyor. NASA resmi internet sitesinde de 6357 km dünyanın yarıçapı olarak belirtilmektedir. 

Ayrıca bu ayetin içinde mucize getirmekten de bahsediliyor. Gerçekten de Kuran'ın indirildiği çağda kimse 6357 km dünyanın yarıçapını tam olarak bilmiyordu ve km uzunluk birimi henüz yoktu. Dünya'ya delik açıp aşağı inmekten bahseden tek ayet budur. Binlerce ayet numarasının arasında bu cümlenin tam 6:35 (7.cüz) sırasında gelmesi tesadüf olamaz. Metre ve Km uzunluk birimi de Kuran'dan asırlar sonra 19.yüzyılda ortaya çıkmıştır.


SEYYARE, OTOMOBİL VE TRENİN İCADI

Kur'an meallerinde türkçe olarak "Yolcu Kafilesi" şeklinde çevirilen Arapça "Seyyare" kelimesi bugün modern Arapça'da "Motorlu Taşıtlar" anlamında da kullanılmaktadır. Örneğin 
şimdiki Arapça'da "Otomobil" kelimesi için yine "Seyyare" kelimesi kullanılır.Tabi ki Kuran'ın indirildiği dönemde Otomobil ve Tren icad edilmemişti ve Seyyare farklı 
anlamda kullanılıyordu. O yüzden 12:19 numaralı ayette geçen "Seyyare" kelimesi, gelecekteki modern ulaşım araçlarına da gizlice işaret etmektedir. Çünkü 12:19 ayet numarası hicri 1219 yılı (miladi 1804) yani trenin icad edildiği yıla işaret ediyor.

Modern Kara taşıtlarının ilki Trendir (Otomobilden öncedir). Trenin tarihçesini anlatan kaynaklarda icadın başlangıç yılı olarak 1804 tarihi geçer.(Richard Trevithick) 1804 yılında ilk Tren yapılmıştır ve 16 km yol katetmiştir. Bu durum tesadüf olamaz çünkü modern araçlara işaret eden seyyare kelimesi Kuran'ın başından sonuna kadar binlerce ayetin içinde sadece üç yerde geçer. Ayrıca Nahl suresi 8.ayette de henüz bilmediğimiz araçlar olduğuna işaret edilmektedir.
 

 SİMSİYAH YOLLAR  VE MODERN ULAŞIM

 Kuran'da Fatır suresi 27.ayette dağlardaki kırmızı, beyaz toprak rengine sahip yollardan bahsedilmektdir. Sonra da simsiyah yollar ifadesi geçiyor. Toprak yollar, içerdiği maddelere göre kırmızı, kahverengi, beyaz renkte olabilir fakat simsiyah yollar ifadesi şaşırtıcıdır. Bu ifade, gelecekte otomobilin icadından sonra tüm dünyayı saracak olan asfalt yollara yani karayoluna belki işaret olabilir. Diğer yazıda bahsettiğimiz "seyyare, otomobil ve trenin icadı" örneği de bunu desteklemektedir.


KARINCADAN DAHA KÜÇÜK CANLI: MİKROP


Kuran'da 27.sure olan "Neml" Arapça'da "Karınca" demektir. Karınca en küçük hayvanlardan birisidir hatta 0,5 mm uzunluğunda türleri bile vardır. Kuran indirildiğinde Mikroskop keşfedilmemişti ve mikrop diye bir kelime yoktu. Fakat Kuran-ı Kerim, karıncadan daha küçüklerin de olduğuna işaret ediyor.

Arapça'da mikrop kelimesini oluşturan m-k-r-v-b harfleri tüm Kuran'da sadece 27:8 numaralı ayette normalden farklı olarak (soldan sağa) geçiyor. Bazı müfessirler de Neml suresinde bahsedilen Dabbe isimli varlığın bir çeşit mikrop olabileceğini öne sürmüşlerdir.(27:82) Mikrop, bakteri ve virüslere verilen genel bir addır. 1675 yılında mikroskobun keşfinden sonra bilim adamlarının bu canlılara mikrop ismini takacağını, Kuran yüzyıllar öncesinde haber vermiş olabilir. 


1783 AMERİKA KURULUŞ TARİHİNİ KUR'AN ÖNCEDEN HABER VERDİ Mİ?

 Kuran'da geçmişte yok edilmiş ülkelerden söz edilir fakat İsra 58 ayetinde gelecekteki ülkelere işaret edilmesi oldukça dikkat çekicidir. Bu ayetteki Karye kelimesi Arapça'da ülke, memleket, şehir anlamlarında kullanılır. Kuran'ın indirildiği dönemde Amerika yani USAisminde bir ülke yoktu hatta Amerika kıtası bile keşfedilmemişti.

 İlginçtir ki aynı surede 17:83  numaralı ayetin okunuşunda USA harfleri yan yana gelmektedir (1783 yılı Amerika'nın bağımsızlığını kazandığı yıldır) Üstelik Kuran'ın başından sonuna kadar sadece 17:83 numaralı ayet USA harfleriyle bitmektedir yani sonunda USA harfleri olan tek ayet bu ayettir ve ayetin numarası açıkça 1783 yılına işaret etmektedir. Bu mucizenin tesadüf olması zor görünüyor çünkü USA harfleri çok sık yan yana gelmez. Örneğin İsra suresinden önce Rad suresinde bu harfler geçer ve arada yüzlerce ayet vardır (Arapça vav-sin-elif). Ek olarak 17:58 ayetinin başlangıcındaki kelimeler de anagram şeklinde amerikan harflerini oluşturabilir.

İlginçtir ki İsra suresinde İsrail'in geleceğiyle ilgili ifadeler de yer almaktadır ve gelecekte onların toplanarak bir araya getirileceği vurgulanmaktadır ki bugün musevilerin büyük çoğunluğu Amerika'da yaşamaktadır. Amerika'nın 1776 yılında başlayan bağımsızlık savaşı 1783 yılında sona ermiştir ve savaş sonunda bağımsızlığı kabul edilmiştir yani 1776 bağımsızlık ilan 1783 ise kabul yılıdır. Wikipedia internet ansiklopedisinde Amerika maddesini incelerseniz bu iki tarihin de verildiğini görebilirsiniz.


KAN GRUPLARI YAZIYOR MUYDU? 

Kan gruplarının keşfi tıp tarihi açısından çok önemli bir gelişmedir. Kuran'ın indirildiği dönemlerde kimse kan gruplarından haberdar değildi fakat ayetlerde kan gruplarına yönelik bazı işaretler olduğunu düşünüyoruz. Bildiğiniz gibi en çok kullanılan kan grubu antijenleri tüm dünyada O-A-B harfleriyle gösterilir.Halk arasında sıfır olarak bilinen grup aslında o harfiyle gösterilir doğrusu bu şekildedir. Arapça'da A harfinin karşılığı elif harfidir, B harfi Be, O harfi ise vav ile gösterildiğinde mucizevi bir tablo ortaya çıkmaktadır. Kuran'da kan (Arapça dem) kelimesinin geçtiği ayetlerde kan kelimesinin sağında veya solunda mutlaka O-A-B harflerinden bazıları bulunmaktadır. Hatta bazı ayetlerde diğer bir antijen olan Rh harfleride düz veya ters olarak geçmektedir ki Rh 1937 yılında keşfedilmiştir. AB harflerinin bitişik olarak geçmesi de şart değildir çünkü AB grubu demek A ve B antijenlerini barındıran demektir o yüzden burada önemli olan antijen sembollerine işaret edilmesidir. Kan kelimesinin geçtiği ayet numaraları ve harf dizilimleri şu şekildedir: 2:30  kanAAO, 2:84 kanAA, 2:173  kanO, 5:3 kanO, 6:145 AOkanA, 7:133 kanA, 12:18 Bkan, 16:66 O kan, 16:115 kanO, 22:37 AkanAO


DÜNYA-GÜNEŞ UZAKLIĞINA İŞARET VAR MI?

Şimdi bahsedeceğimiz örnek ciddi bir çalışma değil fakat düşük ihtimalli bir rastlantı da olsa kısaca değinmek istiyoruz. Ankebut suresi 14.ayette 950 sayısı(1000 eksi 50 şeklinde) geciyor ve YIL kelimesi yer alıyor. Bildiğiniz gibi yıl, Dünya'nın Güneş çevresindeki dönüşünü tamamlamasına denir. Dünyanın güneşe olan uzaklığı da yaklaşık 149,5 milyon km. 
Farkettiyseniz yukarda ayetle alakalı yazan sayılar da tam bu mesafeyi andırıyor fakat bu durum sadece rastlantıya benziyor. Ankebut suresi 61.ayette de Yeryüzü-Güneş kelimeleri ayrıca geçiyor. Bu uzaklık astronomide çok önemlidir ve AU yani astronomi birimi olarak geçer. 14.ayette Güneş kelimesi geçmiyor fakat Dünya-Güneş bağlantısını tanımlayan YIL kelimesi geçiyor ve 14-950 sayılarıyla uzaklığa işaret ediliyor olabilir. Ayetteki 1-4-9-5-0 sayılarını 149,5 milyon km Dünya-Güneş uzaklığına yormak rastlantısal bir zorlama olabilir yine de bu tür bağlantıların ve ipuçlarının anlaşılması açısından paylaşmak istedik. Kuran'da hem hicri(Ay) hem de miladi(Güneş) takvimine işaretler mevcuttur.


TELEVİZYONUN İCADI VE 1927 YILI

Televizyon yayınları ışık hızındaki elektromanyetik dalgaların evlerimize kadar ulaşmasıyla gerçekleştirilmektedir. Televizyon dalgaları öylesine hızlıdır ki kilometrelerce uzaklıktan aynı saniye içerisinde görüntü nakli yapılabilmektedir. Kuran'daki Neml suresinde Süleyman Peygamber'in farklı bir ülkede bulunan kraliçenin tahtını aynı saniye içerisinde mucizevi bir biçimde getirttiği anlatılır. Bu ayet ilk bakışta bize teleportasyon (ışınlama) veya görüntü naklini (televizyonu) anımsatmaktadır. 

Bu olayın anlatıldığı Neml suresinde bazı harflerin gizli bir biçimde yan yana gelip TELEVİZYON kelimesini oluşturduğunu görüyoruz. Televizyon kelimesini oluşturan harfler tamda Hz.Süleyman'ın bu surede isminin geçmeye başladığı ayetlerde yan yana dizilmiş durumdadır. (17.ayet) 

"Yanında kitaptan bir ilim olan kimse ise: "Gözünü açıp kapamadan ben onu (tahtı) sana getiririm" dedi. (O anda Süleyman) onu (tahtı) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce..." (40.ayet)

Ayrıca Neml suresinin bu ayetleri 19.cüzdedir ve Neml 27.suredir. Bu sayılar birleşince 1927 yılı ortaya çıkıyor.Televizyon tarihinde 1927 yılında ilk defa uzak mesafeli yayın yapıldı (700 km) 1926 yılında yapılan yayın bu kadar uzak mesafeye ulaşamamıştı. (Neml 55.ayetten sonrası 20.cüzdür fakat bizim bahsettiğimiz ayetler 19.cüzdedir)

Televizyon kelimesi Türkçe, İngilizce, Arapça ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır.(Fransızca ve İngilizce'de Television) Televizyon kelimesini oluşturan bu harfler normalden farklı olarak ayette soldan sağa yanyana geliyor.(Diğer şekilde bu harfler tüm Kuran'da sağdan sola hiç yan yana gelmiyor)

GÜNEŞ AÇILARI: 18 VE 17 DERECE

Güneşin hareketiyle ilgili detaylı anlatıma sahip olan, hem doğuşundan hem de batışından bahseden ayet 18:17 numaralı ayettir. İlginçtir ki modern astronomi hesaplamalarına göre de Güneş'in doğuşu ufukla 18 derecelik (şafak), batışı ise ufukla 17 derecelik açı yaptığı an (yatsı) olarak belirlenmiştir. Yani Güneş hareketlerini anlatan 18:17 numaralı ayet yüzyıllar öncesinden bilim adamlarının tespit ettiği 18 ve 17 derecelik matematiksel açıları haber veriyor olabilir. Namaz vakitleri de bu açılarla bağlantılı olduğu için bu hesaplamalar dini açıdan da önemsenmiştir. Kuran'ın vahyedildiği çağda bilgisayarlar yoktu ve astronomi hesaplamaları yetersizdi o nedenle bu tür bilgilere Kuran'da işaret edilmesi mucize niteliğinde bir durumdur.